Eğitim-Bir-Sen Ağrı Şubesi tarafından "Dost Meclisinde Söyleşiye Davet" adı altında düzenlenen sohbet programının bu haftaki konuşmacısı İbrahim Çeçen Üniversitesinden Yaşar Bayar oldu. "Modern Kentte Sünnetin Kaybı ve Geleneksel Mimaride Tevhid Mührü" konu başlıklı söyleşide Yaşar BAYAR şu konulara değindi: "Bir milletin kültürünü, geleneğini, hayat felsefesini anlayabilmek için öncelikle o milletin inşâ ettiği şehirlerine bakmak gerekmektedir. Osmanlı şehir (Medine)lerinin yapısına baktığımızda, birçoğunda ilk etapta gözümüze şöyle bir manzara çarpar: İmparatorluk coğrafyası alabildiğine geniş, nüfus bu coğrafyaya göre oldukça az olmasına rağmen Osmanlı insanı, mecbur kalmadıkça verimli ovalara şehir kurarak verimli araziyi zâyi etmemiştir. Şehirlerini hep yamaçlara kurmuştur. Bu hem akıllıca hem de çevreye saygılı, kanaat yörüngeli bir imar anlayışının ürünüdür. Böyle bir yapılanma modeliyle, hem manzaradan hem de rüzgârdan istifade edildiği gibi, sel baskınlarından korunmakla birlikte verimli tarım alanları da heba edilmemiş olur. İnançlarını inşalarına yansıtan ecdadımızın meydana getirdiği eski Türk şehirlerine baktığımızda şöyle bir temel yapılanma modeli görürüz: Osmanlı, tıpkı suya atılan bir taşın etrafında oluşan daireler gibi ilk önce, merkeze mabedini, yani camiyi inşa eder. Daha sonra da çarşılar, mahalleler genişleyerek bu mabedin etrafında halkalanır. Ve ruh medeniyetinin bu güzel insanları, şehirlerini oluştururken kendilerine has bir mimarî sistem geliştirmişlerdir. Meselâ, “Hiçbir ev servi boyunu geçemez?” diye kaide koyan ecdat, bugün bizim kasvetli beton yığınlarında yaşamamıza mukabil, -eski gravürlerde görüldüğü gibi- yeşillikler içinde fıtrî mekanlar inşa etmişlerdir. Ayrıca edeben, mahalle mescidinden büyük yapmama, kendinden önce inşa edilmiş evin rüzgârını ve manzarasını kesmeme gibi kıdem hakkına riayet ederek şiir gibi yaşanılır mekânlar oluşturmuşlar."